Artvin ve Milliyetçilik Anlayışı
  efsane hikayeler
 
Zahmet buyurdunuz Ya Resulullah!

Bir Osmanlı zabiti şiddetli bir savaş esnasında vurulmuş, ağır yaralanmış, kanlar içinde yere serilmiştir. Yanında birkaç askeri vardır, yaralarından kanlar fışkırmakta, son anlarını yaşamaktadır. Birden:

-Beni ayağa kaldırınız, der.

Askerler şehidlikle şereflenmiş sevgili kumandanlarının bu son arzusunu yerine getirirler, mecalsiz vücudunun kollarına girerler ve ayağa kaldırırlar.

Mübarek şehid, kısık bir sesle Kelime-i Şehadet getirir ve sonra:

- Zahmet buyurdunuz Ya Resulullah! diyerek son nefesini verir.



Hz. Süleyman ve karınca

Süleyman aleyhisselam, Beyt-ül-Makdis’in inşasını bitirince, Allahü teâlâdan, takdirine uygun hüküm ile hükmetmeyi nasip etmesini istedi. Bu ona verildi. Kendisinden başka bir kimseye verilmeyen bir mülk ve saltanatın, kendisine verilmesini de istedi. Bu da ona verildi. Beyt-ül-Makdis’in inşasını bitirince, bu mescitte sırf namaz kılmak için gelen kimsenin, buradan, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenmiş olarak çıkmasını diledi.



Resulullah efendimizin ümmetine de, bu mescitte namaz kılmak çok sevap olmuştur. Nitekim hadis-i şerifte; (Mescid-i Haram’da kılınan namaz, yüz bin namaza; benim mescidimde kılınan namaz, bin namaza; Mescid-i Aksa’da kılınan namaz beş yüz namaza denktir) buyurulmuştur.


Ahit sandığını koydu
Süleyman aleyhisselam, Mescid-i Aksa’ya, Musa aleyhisselamdan beri nesilden nesile geçerek gelen Ahit sandığını koydu. Bu durum, Beyt-ül-Makdis’in Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devam etti. Buhtunnasar, Kudüs’ü alınca, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa’da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp, Babil’e götürdü.



Süleyman aleyhisselamın, cinler tarafından dokunmuş olan bir yaygısı vardı. Kendisi ve ordusu bu yaygının üzerine çıkar, rüzgar onu emredilen yere götürürdü. Sabahtan öğleye kadar bir aylık, öğleden akşama kadar da bir aylık yol katederdi. Ayrıca rüzgar, duymak istediği sesleri de Süleyman aleyhisselama getirirdi.



Süleyman aleyhisselamın ordusundaki vazifeliler, yemek kaplarını ve malzemelerini de yanlarına alır, ihtiyaç oldukça yemek yapar, ekmek çıkarırlardı. Bu şekilde havada seyahat ederlerdi. Yine bir gün emir verilip, Süleyman aleyhisselam ve ordusu, İran’daki İstahar şehrinden Yemen tarafına hareket etti.



Süleyman aleyhisselamın ordusu daha sonra Taif’te Sedir vadisine, sonra da karıncaların çok olduğu Neml vadisine ulaştı. Süleyman aleyhisselamın ordusunun, kendilerine doğru geldiğini gören karıncaların reisi durumundaki dişi bir karınca, arkadaşlarını ikaz edip dedi ki:

- Ey karıncalar! Süleyman aleyhisselam ve ordusu bize doğru geliyor. Çabuk yuvalarınıza girin! Bilmeden üstünüze basıp sizi öldürebilirler.



Bunun üzerine, karıncalar, reislerinin sözüne uyarak yuvalarına girdiler.


Karıncanın verdiği ders
Karınca, Süleyman aleyhisselama itaat etmekle memurdu. Elbette itaat ettiği zatı, onun fazilet ve adaletini bilirdi. Karıncalarda, Allahü teâlânın ihsan ettiği bir anlayış vardır. Çünkü onlar, faydalarına olan şeyleri bilirler. Mesela, yuvalarına götürdükleri buğday tanesini, çimlenmemesi için ikiye bölerler. Fakat, kişniş otunu dört parça yaparlar. Çünkü kişniş otu, iki parça olursa tekrar bitip büyür.



Süleyman aleyhisselam, dişi karıncanın, âyet-i kerimede beyan buyurulan sözünü, uzaktan duydu, tebessüm etti. Bunun üzerine, karıncalar yuvalarına girinceye kadar, ordusunu vadiye bırakmadı. Hayvan bile reisi bulunduğu topluluğu korumaya çalışıyordu. İnsan için, karıncanın bu davranışında ibretler vardı. Zira insan da emri altındakileri korumalıydı. Çoban, güttüğü sürüyü her türlü tehlikeye karşı nasıl koruyorsa, cemiyetteki idareci olanlar da, idare ettikleri kimseleri korumalıydılar.

 


Mevlana'da tevazu ve etik

 
Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.

Durumu Hacı Bektaş Veli ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir.


Bunun üzerine adam mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana ya bunun sebebini sorar.


Mevlana şöyle der:


- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.


Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergahı na gider ve Hacı Bektaş Veli ye, Mevlana nın kurbanı kabulettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli ye sorar. Hacı Bektaş da şöyle der:


- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.

Çanakkalede yasanmis bir hikaye


Kocadere köyünde büyük bi sargi yeri kuruluyor. Kimi Urfali , kimi
Bosnali , Kimi Adiyamanli , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayida yarali
getiriliyor...

Bunlardan biri Lapsekinin Beybas Köyündendir ve yarasi oldukça aGirdir.Zor
nefes alip vermektedir.Alçalip yükselen göGsünü biraz daha tutabilmek için
komutaninin elbisesine yapisir.Nefes alip
vermesi oldukça zorlasir ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarindan.
"Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdim...Arkadasima
ulastirin..."

Tekrar derin nefes alip, defalarca yutkunur:

"Ben...Ben köylüm Lapseki'li ibrahim Onbasindan 1 Mecit borç
aldiydim...Kendisini göremedim.Belki ölürüm.Ölürsem söyleyin hakkini helal
etsin"

"Sen merak
etme evladim" der Komutani, kaniyla kirmiziya boyanmis alnini eliyle
oksar.

Ve az sonra komutaninin kollarinda sehit olur ve son sözüde
"söyleyin hakkini helal etsin" olur...

Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralilar getiriliyor. Bunlardan
çoGu daha sargi yerine ulastirilmadan sehit düsüyor. sehitlerin üzerinden
çikan esyalar, künyeler komutana ulastiriliyor. iste yine bir künye ve yine
bir pusula.Komutan göz yaslarini silmeye daha firsat bulamamistir.Pusulayi
açar, hiçkirarak okur ve olduGu yere yiGilir kalir. Ellerini yüzüne kapatir,
ne titremesine nede göz yaslarina engel olamaz...


>PUSULADAKi NOT:


"Ben Beybas Köyünden arkadasim Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni
göremedi.Biraz sonra taarruza kalkacaGiz.Belki ben
dönemem.Arkadasima söyleyin ben hakkimi helal ettim."


papaz ve Hz.Ali(r.a.)

Hz. Ali r.a. ordusu ile harbe gitmekteyken uğradığı son bir kaç konak yerinde su bulamaz. Sonunda bir kilise görür ve o yana yönelirler. Kiliseye varır su isterler. Kilisedekiler:
-10 mil uzakta su var.
Hz. Ali r.a.
- Oraya gitmeye gerek yok şurayı kazın.
İşaret edilen yer kazılır. Büyük bir taş ortaya çıkar. Uğraşırlar uğraşırlar değil taşı kaldırmak oynatamazlar bile.
Hazret-i Ali r.a. gelir. Mübârek parmaklarını taşın altına sokarlar, sanki bire tüy misali kalkar. Taşın kalkmasıyla beraber saf, tatlı ve soğuk bir su fışkırır. Sevinç ve şükürle sular içilir, kaplar dolar
Kilisenin Papazı diğer kilisedekiler uzaktan onları seyretmektedirler, durumu görünce, Sevinç içinde Hz. Ali'nin huzûruna gelir ve sorarlar::
-Peygambermisiniz?. Yoksa...
-Hayır ben peygamber değilim, ama son peygamberin dâmâdı ve halifesiyim!
Papaz hemen kelime-i şehâdet getirerek Müslüman olup şöyle der:
-Ey mü'minlerin emiri! Bu kiliseyi, bu taşı kaldıran zâtı bekleyip görmek için yapmışlardır. Kitaplarımızda yazar, büyüklerimiz anlatırdı; burada bir kuyu vardır. Üzerindeki taşı peygamber veya onun Halifesi kaldırabilir. Bu taşı sizin kaldırdığınızı görünce, yıllardır beklediğim arzuya kavuştuk.
Hazret-ü Ali buyurdu ki:
-Allahü teâlâya hamd olsun!

Ve râhib orduya katılıp, şehit olmak saâdetine kavuşur...


Fatİh Sultan Mehmed Mahkemede


İşte, Fatih Sultan Mehmet, işte İstanbul'da bir Rum; Fatih Sultan Mehmet talepte bulunuyor, diyor ki:
"Orada cami yapacağım, arazini bana satmanı istiyorum." Biliyorsunuz her arazinin bir rayiç bedeli vardır; yani o çevrede o arazinin ne kadar para ettiği aşağı yukarı herkes tarafından bilinir. Alt hududu bir de üst hududu vardır. Fatih Sultan Mehmet, üst hududun iki katını veriyor; ama Rum vermemekle ısrar ediyor. Cami kurulmasına gönlü razı olmuyor. Bir Hıristiyan; bu da onun kabahati değil, içinden gelen şey öyle. Hak sahibi vermezse vermez; ama Fatih Sultan Mehmet'in de kızmış kafası. "O kadar fazla para verdiğim halde, bu adam vermiyor; demek ki bunu inadından yapıyor; nefsani davranış bu. Ben cami yapacağım, benimki nefsani değil ruhani" diyor. Alıyor adamın arsasını, bastırıyor; camiyi yapıyor.

Adam perişan. Adamı üzgün gören biri:"Ya bu kadar üzüntünün sebebi ne?" Anlatıyor adam derdini "İşte" diyor. "Yapabileceğim bir şey yok ki! Bunu yapan Padişah; daha ötesi yok, onun üstünde kimse yok. O bana bunu yaptığına göre her şey bitti". diyor. Bizim Osmanlı diyor ki: "Her şey bitmedi, bu memlekette kadılar vardır. Gidersin kadıya, adaletsizliği anlatırsın. Padişah da olsa o hesabı görür".
"Yani" diyor "ne demek istiyorsun?" (Adam hiç inanamıyor bir defa söylenenlere.) Adamcağız hiç inanamıyor; ama "Hadi gideyim mahkemeye, ben müracaat edeyim." diyor. Kadıya müracaat ediyor.
Gerçekten de Fatih Sultan Mehmet mahkemeye gelince, adamın gözleri hayretten açılıyor. Fatih Sultan Mehmet ayakta; Kadı Efendi oturuyor ve mahkeme başlıyor. Fatih Sultan Mehmet'in, adamın arsasını zorla iktisab etmekten elinin kesilmesi konusunda bir karara varılıyor. Fatih Sultan Mehmet'in eli
kesilecek. Ama Osmanlı adaletinde, bir müessese daha var; eğer bir şeyin bedeli ödenirse ve alacaklı taraf, hak sahibi taraf bunu kabul ederse, o ceza düşer. Bu kanun gereğince teklifte bulunuluyor.
Deniyor ki: "Bunun bedeli şu kadar altın, bu kadar altına karşılık, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan,, Padişah ödemese bile, onu sana beyt'ül mal öder. Razı mısın?" Rum, şaşkın şaşkın Padişah'a bakıyor , inanamıyor, sonra "Tabi razıyım. Razı olmaz mıyım? O padişah" diyor.
Adam razı olduktan sonra, Fatih Sultan Mehmet diyor ki :"Benden beyt'ül mal'ın talebi 200 altın; ama ben 2000 altın vereceğim ve her gün de bir altın daha ödenmesini istiyorum. Senenin 365 günü, her gün bir altın ödenecek bu zata." Ve mahkeme biter bitmez kadı yerinden kalkıyor, Fatih Sultan Mehmet'in
ayaklarının yanına gelip diz çöküyor, "Padişahım şu ana kadar ben, Allah'ı temsil ediyordum, ben oturuyordum siz ayaktaydınız. Çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. Allah'ı temsil eden siz değildiniz. Adaleti veya adaletsizliği temsil ettiğiniz mahkemenin sonunda belli olacaktı. Ben Allah'ı temsil ediyordum; adaletin sahibi bendim o sırada. Şimdi benim görevim bitti. Şimdi bana, sana tâbî olan, senin
imparatorluğunun bir kadısı olarak el etek öpmek düşer" diyor. Padişahın eteğini öpüyor ve ondan sonra padişah oturuyor, ötekiler dışarı çıkıyorlar


Koskoca padişah dokunulmazlığı aklına getirememiş herhalde...



Peygamber Efendimizin Cennette gördükleri


Alemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz, İsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrail aleyhisselamın yanına geldiler. Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimizi Cennet'e götürdü.

Melekler, ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardı. Cebrail aleyhisselam;

"Ya Resulallah! Bunlar, Âdem aleyhisselamdan seksen bin yıl önce yaratıldı. Bu makamda, tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabırsızlanırlar. Kıyamet günü Hazretin ve ümmetin, Allahü teâlânın emriyle Cennet'in eşiğine ayak basınca, bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinize saçacaklardır" dedi.

Cennet'te vazifeli olan Rıdvan ismindeki melek, onları karşıladı. Peygamber efendimize müjdeler verdi ve; "Hak teâlâ, ikisini senin ümmetine, birini de diğer ümmetlere vermek için Cennet'i üç kısım etti" dedi ve Cennet'in her tarafını gezdirdi.

Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki:

"Cennet ortasında bir ırmak gördüm. Arş'ın yukarısında akar. Bir yerden su, süt ve bal çıkar. Asla birbirine karışmaz. O ırmağın kenarı zebercedden idi. İçindeki taşlar cevahir, balçığı anber, otları za'feran idi. Etrafına gümüş bardaklar koymuşlar, sayıları gökteki yıldızlardan ziyade idi. Çevresinde kuşlar olup, boyunları deve boynu gibi idi. Her kim onların etinden yese ve o ırmaktan içse, Hak teâlânın rızasına mazhar olur.

Cebrail'e; "Bu ırmak nedir?" diye sordum. "Kevser'dir. Hak teâlâ, onu sana vermiştir. Sekiz Cennette olan bostanlara bu Kevserden akar" dedi.

Irmağın kenarında çadırlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadırlarda huriler gördüm. Yüzleri güneş gibi parlar idi. Derlerdi ki:

"Biz sevinçli ve neş'eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz, hiç yaşlanmayız. Biz iyi huyluyuz, hiç kızmayız. Biz hep böyleyiz, hiç ölmeyiz."

Saadet köşklerine ve ağaçlarına erişip, onların nağme ve sedaları her yeri kaplar. Öyle hoş sesleri vardı ki, o nağmeler dünyaya gelseydi, ölüm ve mihnet dünyada olmazdı.

Cebrail "Bunların yüzlerini görmek ister misin?" dedi. "İsterim" dedim.

Bir çadırın kapısını açtı. Baktım. Öyle güzel suretler gördüm ki, eğer bütün ömrümce onların güzelliğini anlatsam, bitiremem. Yüzleri sütten beyaz, yanakları yakuttan kırmızı ve güneşten parlaktı. Derileri ipekten yumuşak ve ay gibi ışıklı, kokuları miskten daha güzeldi.

Saçları gayet siyah, kimi örülmüş, kimi toplanmış, kimi salıverilmiş, otursa, etrafında çadır gibi olur, kalksa, ayağına kadar uzanırdı. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

"Sekiz Cennet'in bağ ve bostanını ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem'i ve derecelerini de görsem diye hatırıma geldi."

Cebrail elimi tutup, Cehennem'in en büyük meleği Malik'e götürdü:

"Ey Malik! Muhammed aleyhisselam, asilerin Cehennem'deki yerlerini görmek ister O'na Cehennem'i göster" dedi

Malik, Cehennem'in tabakalarını açtı. Yedi tabakanın hepsini gördüm.

Efendimiz, Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok ağladı. Bütün melekler de ağlaştılar.


Müslüman olmaya sebep olan sorular

Aşağıdaki sorular bir Hıristiyan topluluğunun müslüman olmasına sebep olmuştur. O sualler ve cevapları şunlardır:
Soru:
Cennette Tuba Ağacı denilen bir ağaç vardır. Kökü yukarda, dalları yerdedir. Cennette ne kadar köşk varsa, hepsine bu ağacın dalları erişir, deniliyor. Her şeyin dünyada bir misali olduğuna göre, bu ağacın dünyadaki misali nedir?
Cevap:
Bunun dünyadaki misali güneştir. Güneş doğar ve dünyadaki her şeyi aydınlatır. Kendisi yukarda olduğu halde ışığı yerdedir.
Soru:
Cennetteki insanlar yeyip içecekler ama, küçük ve büyük abdest ihtiyaçları olmayacaktır, deniliyor. Bunun dünyadaki misali nedir?
Cevap:
Bunun misali anne karnındaki bebektir. Yer, içer fakat tuvalet ihtiyacı olmaz ve yediğini çıkarmaz.
Soru
Cennet ve cehennemin kaçar kapıları vardır, ikisinin de kapıları aynı sayıda mıdır? Birisi eksik veya fazlaysa neden?
Cevap:
Cennetin sekiz, cehennemin ise yedi kapısı vardır. Sebebi de şudur:
Allah "Benim rahmetim gadabımı geçmiştir" buyurmuştur. Onun için rahmetinin tecellî ettiği cennetin kapısı, gadabının tecellî ettiği cehennemin kapılarından daha fazladır.
Bu soruları soran, bir hıristiyan papazıdır. Bir müslümana sormuştur. Cevaplarını aldığı zaman, "Doğru cevaplar verdin" diye kabul etmiştir. Bunun üzerine, müslüman da ona:
- Ben de sana bir soru soracağım, sen de onun cevabını verebilir misin demiş ve onun "Sor" demesi üzerine şunu sormuştur:
- Cennetin kapılarının üzerinde yazılı olan nedir? Papaz:
- Cennetin kapıları üzerindeki yazının ne olduğunu ben biliyorum ama bu arkadaşlarım bana müsade ederlerse söylerim, demiş onlar da "söyle, sen ne dersen biz onu kabul ederiz" demişler ve papaz demiş ki:
- Cennetin kapıları üzerinde yazılı olan yazı şudur: "La ilahe illallah Muhammedür Rasûlüllah."
Bunun üzerine hepsi de kelime-i şehâdet getirerek müslüman olmuşlardır.
Bunun gibi, görünüşte hıristiyan olup gerçekte müslüman olan çok kimseye rastlanmıştır. Bulunduğu yer ve durum icabı, imanını gizlemek mecburiyetinde kalmıştır. Bu, geçmiş zamanlarda olduğu gibi, her zaman olagelmiştir. Çünkü kâfirler her zaman zorba olmuşlardır. Müslümanlıkta zorlama olmadığı için zorba da yoktur.

DAHA FAZLASI İÇİN tıklayınız
 
 
  09.03.2008 tarihinden itibaren 41233 ziyaretçi burdaydı!
 
 
yücel küçük ve ibrahim küçük yapımıdır. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol